Earl Calloway, Timeout Basketbol’un konuğu oldu
İlk olarak kariyerinizin başlangıç noktası ile giriş yapmak istiyorum. 2007 NBA Draft’ında istediğinizi elde edemeyip G-League ekiplerinden Fort Wayne Mad Ants ile sezona devam ettiniz. 2008 yazında ise radikal bir karar alıp Hırvatistan ekibi Cibona ile anlaşmaya vardınız ve böylece okyanus ötesine adım atmış oldunuz. O süreci bize anlatabilir misiniz?
E.C: Aslında zor bir süreçti benim için. Bir sonraki seviyede, NBA’de oynayabileceğimi düşünüyordum fakat kendime ait ve aileme karşı sorumluluklarım, yaşımın ilerlemesi gibi faktörler Cibona ile anlaşmam konusunda etkili oldu. Önce 3 aylık bir kontrat imzalamıştım ama devamında sezonun geri kalanını kapsayacak bir kontrat konusunda anlaşmaya varmıştık.
Cibona Zagreb kariyeriniz ile ilgili konuşacak olursak; ilk yılınızda Hırvatistan Ligi’nde şampiyon oldunuz ve Turkish Airlines EuroLeague’de TOP 16 seviyesine kadar ilerlediniz fakat ben sportif kısımdan bağımsız bir soru sormak istiyorum. ABD’de doğup büyüyen, o kültüre aşina olan birisi olarak çok daha başka bir kültüre sahip bir ülkeye, Hırvatistan’a transfer oldunuz. Uyum süreciniz nasıldı?
E.C: İlk hafta benim için hayli yorucuydu. Bunun en önemli sebebi, konuşulan dil ile alakalı hiçbir şey bilmiyor oluşumdu fakat ilk haftadan sonra takımıma ve yaşadığım şehre yavaş yavaş alışmaya başladım. Zagreb, gerçekten çok güzel bir şehir ve yapabileceğiniz birçok etkinlik var bu şehirde. Benim için çok keyifliydi Cibona süreci.
Cibona Zagreb ile bir yıl geçirdikten sonra İspanya Ligi ekiplerinden Sevilla’ya, şimdiki adı ile Real Betis’in yolunu tuttunuz. İlk sezonunuzda hedeflediğiniz yerlere gelemeseniz de ikinci yılınızda EuroCup finaline kadar yükselmeyi başardınız ve takımızın bu başarıyı elde etmesinde önemli bir rol oynadınız. Siz nasıl değerlendirirsiniz Cajasol Sevilla dönemini?
E.C: Aslında ilk yılımızda da başarılıydık çünkü İspanya Ligi’nde Play-off’a kalmıştık. Rakibimiz Real Madrid’di ve çok zor bir seriydi bizim için. İkinci yılımın başında ise ayağımdan (metatarsal kemik kırığı) önemli bir sakatlık geçirmeme rağmen geri dönmeyi başarıp takımıma yardımcı olabildim. EuroCup’taki başarımıza gelecek olursak; gerçek anlamda çok zor ama güzel bir süreçti final maçı hariç (Gülüyor). Şimdiki formattan ayrı olarak o sezon Final Four sistemi vardı ve Benetton Treviso takımı da bu organizasyonun ev sahipliğini yapıyordu. Finaldeki rakibimiz UNICS, Cedevita’yı yenerek finale çıkarken biz de ev sahibi Treviso’yu zor da olsa yenerek final oynamaya hak kazandık fakat finalde işler istediğimiz gibi gitmedi. Kupa, UNICS Kazan’ın olmuştu ama turnuvada finalist olmak da bizim için bir gurur kaynağı oldu.
Buradaki başarılı performansınızın ardından bir başka İspanya Ligi ekibi Unicaja Malaga ile anlaştınız ve Cibona Zagreb döneminden sonra Malaga forması ile Turkish Airlines EuroLeague’e geri dönüş yaptınız. Kulüpler düzeyinde Avrupa’nın en iyi organizasyonunda forma giymek nasıl bir his?
E.C: Cibona Zagreb dönemindeyken EuroLeague’de TOP 16 maçları oynamıştık ve Malaga’da da iki sene üst üste bu başarıyı yakaladık. Açıkçası çok güzel bir his çünkü Avrupa’nın en elit takımları ile karşı karşıya geliyorsunuz. EuroCup’ta da önemli rakipler ile oynuyorsunuz tabi ki ama EuroLeague’de biraz daha yetenek faktörü devreye giriyor. EuroLeague çok önemli bir organizasyon ve burada oynamak benim açımdan çok keyifliydi.
2014 yazında Türkiye serüveninizi başlatacak bir hamleye imza attınız. O dönem Turkish Airlines EuroLeague’in önemli ekiplerinden Unicaja Malaga ile 2 sezon geçirdikten sonra o dönem herkesi şaşırtarak Gaziantep ile anlaşma vardınız. Bu anlaşma için hangi faktörler önemliydi sizin için ve herhangi bir EuroLeague/EuroCup takımından teklif almış mıydınız?
E.C: Dediğiniz dönemde Malaga yönetimi ve koçu ile konuşup belli nedenlerden dolayı yollarımızı ayırma kararına vardık. Hangi takımların olduğunu hatırlamasam da EuroLeague ve EuroCup takımlarından teklifler almıştım ama kariyerim açısından farklı bir şey denemek istiyordum. Bana her anlamda en iyi teklifi sunan takım, Gaziantep Basketbol oldu. Ekonomik faktörün dışında daha fazla sorumluluk alabileceğim bir teklif ile bana geldiler. Kariyerim boyunca, özellikle Malaga’da, kadrodaki diğer point guardlar ile sürelerimi bölüşmek zorunda kaldım ama Gaziantep’te maç başına 30 dakika sahada kalma imkanı buldum. Sürelerimi paylaşmayı pek sevmiyorum (Gülüyor). Dediğim gibi istediğim ölçüde süre bulabildim ve sorumluluk alabildim Gaziantep’te.
Cajasol Sevilla’da olduğu gibi Gaziantep’te geçirdiğiniz ikinci yıl siz ve takımınızın için başarılı geçti. Önce Europe Cup’ta İtalyan ekibi Varese’ye şanssız bir şekilde elenmenize rağmen son 16’ya kaldınız ve devamında Basketbol Süper Ligi’ni 8. bitirip Anadolu Efes ile Play-off maçları oynadınız. Aynı zamanda bir koç değişikliğine şahit oldunuz sezon devam ederken. Sezona Sloven koç Jure Zdovc ile başlarken sezonun devamında ise Gaziantep Basketbol yönetimi Sloven koç ile yolları ayırıp şu an Bahçeşehir Koleji’ni çalıştıran Yunan koç Stefanos Dedas ile anlaştı. Bu koç değişikliği takım üzerinde nasıl bir etki yarattı?
E.C: Bahsettiğiniz gibi o dönem bizim için başarılı bir dönemdi çünkü iyi bir kadroya sahiptik ve güzel bir basketbol oynuyorduk. Sonuç olarak da böyle başarılar elde etmeyi başardık. Koç değişikliği için ise şunu diyebilirim ki hem Dedas hem de Zdovc kaliteli koçlar. İki koçun döneminde de iyi basketbol oynayıp koçun isteklerini yerine getirmek için elimizden geleni yapıyorduk fakat Dedas döneminde savunma tempomuzu biraz daha düşürüp hücum tempomuzu yukarı çekmeyi başarmıştık.
Gaziantep dönemi ile alakalı kısa bir soru daha sormak istiyorum. 2015-16 sezonunda Gaziantep Basketbol’un hem ligde hem de Avrupa’da başarılı bir sezon geçirdiğini söyledik ve ben bu dönemindeki takım içi ilişkiyi merak ediyorum. Takımda nasıl arkadaşlığınız vardı?
E.C: O sezondaki takım içi iletişim çok iyiydi. Ben de herkes ile iyi anlaşıyordum fakat Andy Rautins benim için ayrı birisiydi. Onunla çok iyi anlaşıyorduk ve şu an ayrı takımlarda olsak da hala görüşüyoruz birbirimiz ile. Andy’yi çok sevdiğim bir arkadaşım, çok çılgın birisi (Gülüyor).
Gaziantep Basketbol’dan sonra ligimizin bir başka ekibi İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile anlaşma sağladınız ve bu süreç sizin için biraz daha zor oldu. Sezon devam ederken annenizin ölüm haberini aldınız fakat aynı zamanda profesyonel sözleşmeniza bağlı kalıp maçlara çıkmaya devam etmeniz gerekiyordu. Bu süreci bize açıklayabilir misiniz?
E.C: İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu süreçte bana çok saygı ile yaklaştılar, işleri yoluna sokmam için belli bir süreliğine eve gitmeme izin verdiler. İlk günler benim için çok zordu ama günler geçtikçe iyileşmeye başladım. ABD’ye gittim ve dönüp oynama devam ettim çünkü annem basketbol oynamamı istiyordu. Hayat bir şekilde devam ediyor, her şartta çalışmaya devam etmek zorundasın. 2017-18 sezonu ile birlikte kariyerimdeki en çok zorlandığım dönemdi.
Ben de tam 2017-18 sezonu hakkında konuşmak istiyordum, sportif anlamında belki de kariyerinizin en şanssız sezonu oldu. Tüm çabalarınıza, eforunuza rağmen Uşak, Tahincioğlu Basketbol Süper Ligi’ne veda etmek zorunda kaldı. Hangi faktörler bu durumun tetikleyicisi oldu? Ödemelerin geçliği, bütçenin darlığı, takım içi arkadaşlığın yeterli olmaması, koç değişikliği gibi kriterlerin hangisi veya hangileri ‘’faktör’’ sayılabilirdi?
E.C: O sezon 2 defa koç değişikliği olmuştu. Ozan Bulkaz ile sezona başladık, daha sonra Aziz Bekir takımın başıa geçti ama sezonu da Mustafa Mavili ile tamamlamıştık. Bir önceki soruda da dediğim gibi, çok zor bir sezondu. Takımdaki tüm oyuncular olarak elimizden gelenin en iyisini ortaya koyduk fakat bizi ligde tutacak hedef maçlarımızı kazanamadık.
Bu yaz ise tarihinde ilk defa Tahincioğlu Basketbol Süper Ligi’nde mücadele eden Afyon Belediye ile sözleşme imzaladınız. Sezona beklediğiniz şekilde başlayamasanız da Tofaş, Galatasaray ve Sakarya’yı yenmeyi başardınız. Sezonun devamında hedefiniz/önceliğiniz ligde kalıcı olmak mı yoksa Play-off listesinde yer alan bir takım olarak adlandırılmak mı?
E.C: Evet, sezona istediğimiz gibi başlayamadık fakat önümüzde daha birçok maç var. Aldığımız galibiyetlerin yanı sıra az farkla kaybettiğimiz maçlar da var ama durup bunlara üzülmemizin bize hiçbir faydası yok. Yenilgilerimizden sonra o maçı unutup sonraki maçlara çok daha sağlam hazırlanmalı ve konstrasyonumuzu artırmalıyız. Hedefimiz ise her zaman daha yukarılar olmalı, yani Play-off olmalı. Bu mentalite bizi başarıya götürebilir.
Biraz daha farklı sorular yöneltmek istiyorum size. Earl Calloway’in en sevdiği yemek, müzik tarzı nedir ve Avrupa’daki kariyeri boyunca en çok zorlandığı/etkilendiği deplasman hangisi olmuştur?
E.C: Yemek olarak spaghettiyi çok seviyorum, müzik tarzı olarak da R&B ve Hip Hop tarzı şarkıları dinlemeyi tercih ediyorum. Avrupa kariyerim boyunca da beni en çok Partizan ve Kızılyıldız deplasmanları zorlamıştır.
Gittiğiniz her takımda 11 numaralı formayı giyiyorsunuz. 11 numaranın sırrını sizden öğrenebilir miyiz?
E.C: Güzel soru ama bunun nedenini söylemeyeceğim tabi, dediğin gibi sır bu. Bunu senin bulman lazım (Gülüyor).
Kariyeriniz boyunca kendinizi en rahat hissettiğiniz, en çok sorumluluk aldığınız yer hangi takım oldu?
E.C: Şu anki takımım, yani Afyon. İstediğim süreleri alıp istediğim ölçüde sorumluluk alabiliyorum.
Takımdaki Türk oyuncular ile aranız nasıl peki?
E.C: Hepsi ile aram gayet iyi, hepsi ile güzel bir iletişimim var ama daha önce Gaziantep’te beraber oynadığımız için Altan Erol ile aram belki biraz daha iyi olabilir.
Anlaşıldığı üzere bu takımın bir parçası olmaktan çok mutlusunuz çünkü Afyon ile ilgili bir soru sorduğumda çok heyecanlı bir şekilde ve gülerek yanıt veriyorsunuz. Daha önce Cevher Özer ile yaptığımız röportajda o da takım içindeki iyi iletişimden bahsetti. Takım içi arkadaşlık bira bahsedebilir misiniz?
E.C: Takım içerisinde gerçekten iyi bir iletişim var, güzel bir kimya oluşturduk. Bunun en önemli sebebi; kimsenin yüksek egoya sahip olmaması. Umarım böyle devam eder.
İdolünüz kimdi?
E.C: Michael Jordan çünkü o tarihin en iyisi.
Kariyeriniz boyunca karşılıklı olarak oynadığınız en iyi ve etkileyici oyuncu kimdi?
E.C: 2008-2009 sezonunda Cibona Zagreb forması ile EuroLeague’de oynarken Montepaschi Siena’daki point guard Terrell McIntyre beni çok etkilemişti.
Kariyeriniz boyunca beraber oynadığınız takım arkadaşlarından ilk 5 yaratmak isteseniz hangi oyuncuları bu takıma dahil edersiniz?
E.C: Gaziantep’te beraber oynadığım Andy Rautins ve Jawad Williams, Cajasol’den Tarik Kirksay ve Paul Davis’i alıp kendimi de takımın point guardı yaparım (Gülüyor).
Son olarak şunu sormak istiyorum: 5 senedir Türkiye’desiniz kariyerinizde daha 5 sezon da İspanya Ligi’nde forma giydiniz. Bu iki ligi kısa bir şekilde kıyaslayabilir misiniz?
E.C: Türkiye Ligi biraz daha fiziksel sertliklere dayalı ama İspanya’da bu sertliğe çok fazla izin verilmiyor. Ayrıca şunu da söyleyebilirim ki şu anda Türkiye Ligi, Avrupa’nın en iyi basketbol ligi. Türk takımlarının Avrupa kupalarındaki başarılarından bunu net bir şekilde anlayabilirsiniz.
http://www.timeoutbasketbol.com/roportajlar/earl-calloway-afyon-su-ana-kadar-kendimi-en-rahat-hissettigim-yer/2518